Filme gitmemiş ama hakkında bir-iki eleştiri görmüştüm. İzlerim derken arada kaynamıştı. Sağolsun arkadaşım De Profundis sayesinde dün akşam izledim. Buradan kendisine bir teşekkür daha.
Filmin yönetmeni Onur Ünlü’nün başka hiçbir filmini izlemediğimi dolayısıyla önceki işleriyle bir karşılaştırma yapamayacağımı da baştan söyleyeyim.
Filmi genelde beğendiysem de önemli bir şeyin eksikliğini hissettim. Bunu takıldığım birkaç noktaya bağladım ama N.Hazar’ın eleştirisini tekrar okuyunca onun kelimelerini daha uygun buldum. Bir de Vladimir yazmıştı geçen gün. Önceden okuduğum ve beğendiğim (eleştiri yazısı olarak) bir eleştiriyi ise maalesef hatırlayamadım şu anda.Yalnız N. Hazar’ın bu eleştirisinde, sayın yönetmene biraz fazla torpil geçtiğini düşünmeden de edemedim. Yaptığı göndermeleri derin ve nitelikli bulmuş zira. Ben ise biraz sırıtmış buldum bu gönderme ve “mottoları”. Ki sanırım Hazar, bu benim sırıtmış dememe “absürdlük” niteliği olarak bakmış.
Yine ilk elden aklımdakileri söylemek isterim: N.Hazar’ın “absürd” olarak nitelediği bu komedide ilk baştan beri kamera hareket ve açıları (böyle deniyordu değil miJ) hoşuma gitti. Filmin akıcılığını güzel desteklemişti bence. Müzik iyiydi. Oyunculuklar da göze batacak kadar iyiydi. Yalnız Celal Tan karakterini baş karakter gibi görürsek yeterince derin değildi. Lakin başkarakteri aile görürsek bu yetersizliği görmezden gelebiliriz sanırım.
Gelelim Ünlü’nün tasavvufî alt yapısına binaen denen ama bana göre doğrudan dinî olan gönderme ve sloganvari cümlelere. {Her ne kadar Onur Ünlü ön plana itmese de, filmde ciddi bir tasavvufi alt metin olduğu da aşikar. ‘ölmeden önce ölünüz’den, ‘hepiniz yalnızsınız’a kadar bir çok yerde beslendiği damarı ortaya çıkarıyor Ünlü.} Yine Hazar’ın deyimiyle “şaplak” gibi kondurulmuşlardı.{Cumhuriyet rejiminin ortalama ailesine ve Türk modern hayatına atılmış esaslı bir şaplak aynı zamanda.} Misal, imanın (ki doğrusu İslamın şartlarıdır aslında) şartlarını ezberlemeye çalışan (ölümü yakındır) meslekdaşı Turan’a Celal’in verdiği cevap : Bunca zaman öğrenip yapmamışsın, bundan sonra öğrensen ne olacak?” …Tek tek hatırlamıyorum ama sözlerden,söyleyişlerden çok görüntülerin –misal, Celal Tan’ın öldürdüğü karısının hayali (hayaleti-ruhu) ile karşılaşması,geceleyin görkemli bir caminin önünde oluyor- çok çıkıntı gibi geldi.
Filmin bütününde bu gibi çıkış ve cümleler serpiştirilmişti, dinî inançların inanmayla birlikte hayata geçirilmesi gerektiği de anlatılmak istenmiş, fakat “absürd”lüğün içinde de olsa çiğ gibiydi. Yalnız şu ki “portresi çizilen” Tan ailesi de neredeyse tamamen kötü,bencil,kapitalizmin ve sömürgeciliğin iliklerine işlendiği bir aile. Yani kendilerinde bir “kötülük,eksiklik” olabileceğini “hissetme” noktasını çoktan kaybetmişler. Bakınız Celal’in kapıcıya, kız evlat Jülide’nin komisere davranış şekilleri,hakeza erkek evlat Kamuran’ın 400 koltukluk iş anlaşması karşısındaki 180 derece dönüşü… Bu durumda senaristin(yani yönetmenin) bu kadar çiğ bir şekilde kullanımını denkleştirme olarak görebiliriz. Hazar, Bunuel’den yola çıkarak bu kritiği ilerletmişti, benim Bunuel’den de haberim olmadığı için tahmin yürüttüğümü de ifade edeyim.
Sonuçta çimdik atmaya çalışmış Ünlü,ama düşündüklerini “hissettirme kaygısına düşmemiş” bence. Anladığım kadarıyla tamamen seçilen üsluptan kaynaklanıyor. Ama Hazar’ın da dediği gibi dört dörtlük bir absürd film olmamış. Bana kalırsa dinî konuları düşünmekten imtina edenler için ters tepebilir de bu şaplaklar. Ki yönetmenin kendine “tebliğci bir rol” biçmiş olmadığını da söyleyebiliriz bu üslup bağlamında. Düşününce filmleri hep bir şeyi empoze etmeye ayarlı bulduğumdan bana tuhaf gelmiş de olabilir bu. Çünkü Ünlü açık açık fikirlerini ortaya dökmüş ve bırakmış, kim ne yaparsa yapsın, ben bunu gördüm ve dedim gibisinden.
Bayağı uzatmışım lafı. Sürç-i lisan ettiysek affolaJ
Absürd denemesi olabilir ama çok da başarılı değil o da malesef. Absürk komedinin çok nitelikli örneklerini ziledikten sonra kesinlikle havada kalıyor. Şimdi net anımsamıyorum, internetten de kontrol etmedim yönetmen ismi için ama, "Camdan Kalp" isimli absür komedi filmimiz vardı çok uzun yılar önce, mütevazi bütçesine rağmen samimiyetini seyirciye geçirmeyi, gerçeçi kalmayı başarıyordu.
YanıtlaSilYahu Narda, filmi izleyen için bir anlam taşıyabilir iki eleştirinin filmüzerinden kritiğini yapmak eyvallah da izlemeyen birisinin (benim gibi misal)yazılanlara Çinceymiş gibi bakacağı aklına gelmedi mi?:)) Efendim, kritiğin kritiğiolur elbette ama aynı zamanda kritiğe konu film, metin, yazı, anlatı her ne ise o konu hakkında da yeterince bilgi verilir ki izlmeyen,okumayan da metne baktığında bir şeyler anlasın değil mi.:)
YanıtlaSilNot: Kızım o fotoğraf çekildiğinde bendeniz, 18 yaşından epi topu 60 gün almıştım. Tazecik,heyecanlı, hevesli, merakı tavanlarda gezen, memleketi kurtarmaya meyilli, Hukukun aslında Guguk olduğunu bilmeyen er kişi idim. Saçlarımın simsiyah olmasından daha doğal ne olabilir?:P
Usta diyorum bak, saygı gösteriyorum, N.Hazarın verdiğim linkinde bence konu gayet net anlatılmış,Amerikayı baştan mı keşfedeyim yani? Sen oradan filmi izlemiş kadar olursun, sende o zeka parıltısını gördüm ben çoktan:)
YanıtlaSilVay 18 ha, gözünü sevdiğimin gençliği...ah,ah:)
Bunuel'den haberin yok madem, niye çıkarsın kavak ağacına?:))
YanıtlaSilBen galiba yaşlanıyorum. BAhsettiğin blogu bir ara bulmuş ve Celal Tan ailesine ilişkin yazıyı da okumuştum. Ama ne akılda kalmış ne gözde... İzlenmemiş film üzerine ahkâm kesmemek adetimdir. O yüzden susup, izleyenlere saygı göstermek farz.
Sen anlatırsın Bunuel'i diye ummuştum :)
YanıtlaSil